OSMANLI’ca Eğitim Dili olarak öğretilmesi

December 8th, 2014

Bazı kardeşlerim GAYET HAKLI olarak şu sıralarda OSMANLI’CA dilinin öğretilmesini savunuyorlar..


Bende diyorum ki; GAYET HAKLISIN sevgili kardeşim.


Birde şu bakış açısı ile bakarsak.


Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde hem dil hemde eğitim sistemi çökertildi.

Bir anda Kürt olmak tamamen yok sayıldı, o da yetmez medrese ve takiyeler yasaklandı.

Ondan sonra da; !!

Bu bölgedeki insanlar hem hor görüldü hemde aşağıdandı.

O da yetmedi; !!

Dini birliktelik, zedelenmesi için de DİNİ ALİMLER asıldı..

ŞEYH SAİD gibi alimler Kurtuluş Savaşı’nın gizli kahramanları iken bir anda: Asi, Vatan Haini ilan edildiler.

ŞEYH SAİD şunu diyordu;

Bize dedin ki; Gavurlar Memleket’e, Hilafet’e, Din’e ve Iman’a saldırıyor. Onları kovduk, ama sen, Italyan’ın, Alman’ın, isviçre’nin, Fransız’ın yasalarını getirdin.

O yüzden seninle onların arasındaki farkı göremiyorum.

Akabinde de şu meşhur söylemi söyler: Madem ki; gayemiz hasıl olmadı, bu beden var olduğu sürece, bende Kurtuluş Savaşı’na devam edeceğim.


Sevgi ve saygılarımla

Resul Özdemir

Kişiliksiz BEDENLER

November 18th, 2014

Kişiliksiz BEDENLER…


Geçen pazar günü Türkiye Milli Maçı vardı. Futbolcular ısınma turları yaparken kale arkasından oturan seyirciler Volkan DEMİREL’e ağza alınmayacak şekilde küfürler edildi.

Ondan sonra bilen bilmeyen herkes kendince ahkam kesmeye başladı.

Kimi Volkan’ı vatan haini kimi komplocu bir yaklaşımla zaten bu bir senaryosunu yazıp çizdiler.

Bir kaç kişi de acaba  Volkan’ın hiç mi hakkı yoktu orada ayrılmaya demeye cesaret edip söyleyemedi.

Şunu demeden edemiyorum.

Artık bizlerin temel organlarıyla oynandığı için; birbirine düşürmenin basit yollarını herkes biliyor.


Zamanında Alevi, Sünni Sağcı, Solcu Türk, Kürt bugün de futbol üzerinden kamplaştırmalar oluşturuluyor.


Daha önce demiştim.

Vizyon çizebilmek ve geniş perdeden resme bakmak gerekmektedir. Yoksa son dönemde sosyal media teknolojisi sayesinde insanlar çok çabuk galeyana getirebiliyor.

Insanımızın kimyası ile oynandığı için aşağı tükürsen sakal ” FAŞİST ” yukarı tükürsen bıyık ” KİŞİLİKSİZ ” olacaksın.

Volkan o küfürleri yutsa KİŞİLİKSİZ KİŞİ olarak Ana’sına, Bacı’sına  ve Eşi’ne yapılan küfürleri duymayacak, yutacak orada temsil ettiği Milli Takımı için oynayacaktır. Kaçıp gitse bana ne ben bu söylemleri hak etmiyorum derse VATAN HAİNİ ilan edilecektir ve edildi de.

Aslında bu şekilde insanımız ya KİŞİLİKSİZ yada FAŞİST olması için ortam oluşturuluyor.


YAZIK…..


Çünkü, insanımız ne FAŞİST nede KİŞİLİKSİZ’dir.

VATAN MİLLET diyerek insanlara küfür hakkını sana kim veriyor. Ancak bir insan FAŞİST olursa, karşısındaki değerlerini hor görüp küçümser.

Volkan DEMİREL’in Anası, Bacısı ve Avradı o’nun ÖZEL’i ve KUTSAL’ı değil mi?


Şimdi o küfürleri edenlere dönüp şunu demek lazım…!!

Yahu her kaç kişiydiyseniz, o kadar kişi sizin hem Ananıza, hem Bacınıza hemde Avradınıza küfür etse ne yaparsınız?

Profesyonel sporcuymuş…

Öyle olunca bu küfürlere açık olması gerekiyormuş. Seni gidi KİŞİLİKSİZ KİŞİLİKSİZ’ler, o zaman çık o kadar kişi o yukarda yazdıklarım kişilerine küfür etsinde sende sus bakalım.


Vatanı NAMUS olarak biliriz.

Peki NAMUS nedir diye sormak gerekiyor.

Anası, Bacısı ve Avradı namus değil mi?

Şayet bunlar namusu diyorsanız.!!

O zaman NAMUS için o KÜFRÜ duyan kişi aslında ne yapması gerekiyor?

Aslında kaçtı gitti diyen kişi karşısındaki kişiyi KİŞİLİKSİZ olmasını beklerken kendisininde aslında FAŞİST durumuna düştüğünün belki farkında değildir.


Şimdi soruyorum…!!

Kişiliksiz BEDEN mi?

Faşist BEDEN mi?


Konu kişiyi sevip sevmemek değildir .

Hatası olup olmaması değildir.


Yoksa kendine edilmesini istemediğini başkalarına yapmamak mı, DAHA MAKBUL olanı…?

Bir ayrılık hikayesi.

November 16th, 2014

2010 Ağustos ayının sıcak günlerinde Resul Özdemir PvdA Partisi’nden istifa etmişti.

O dönemde bir sürü laf işitmiş, istifa nedenini defalarca açıklamak zorunda kalmıştı. Fakat o dönemde PvdA’da olan Yabancı kökenliler onu oyun bozan, savaşmaktan korkan biri olarak, birde Parti’nin attığı çamuru tekrarlamakla meşgulduler.

Resul Özdemir ise gün ola hayr ola diyerek, ya sabır diyordu.

Çünkü bazı şeyler ancak zamanla anlaşılır diye de düşünmeden edemiyordu.

Bir seçim dönemi yani 4 yıl daha geçmeden defalarca haklı çıkmasına rağmen, her seferinde insanlar ötekine geldi benim başıma gelmedi, gelmez diyerek avunuyorlardı. Oysa her seferinde bir öteki bana yapılmaz diye düşünüyordu.

Ilk olay; ilk altı ayda içinde Provincie Zuid -Holland’da patlak verdi. Hemde Resul Özdemir’ e en çok çamur atan kişiyle başladı.

Peşinden Rotterdam Belediyesi’nde seçim çalışmaları esnasında oldu.

Akabinde Feyenoord Belediyesi’nde görev Belediye Meclisi üyelerine o meşhur çamur atıldı. Onlarda Resul Özdemir istifa ettiğinde kaçıp giden biri olarak gördüler. PvdA’nın ona karşı çıkardığı adayının kazanması içinde her türlü fedakarlığı yaptılar. Onlarada ilk yıl içinde o çamur atılarak saf dışı edildiler.

Oysa Eyalet Seçimlerinde çıkacak sonuç Resul Özdemir’in başarısı olmayacaktı. O sonuçla Senato’da sandalye alma fırsatından bu toplumu mahrum ettiler.

O dönemde Resul Özdemir’in defalarca davet etmesine rağmen PvdA’da  siyasete devam etmek isteyen şu anda Parti’den ihraç edilen kardeşleri dördüncü yıl dolmadan malesef aynı sonuçla karşılaştılar.


PvdA Partisi malesef oyunu ver katılımcı olma ilkesi ile hareket ettiği için yarında aynı şeyleri yapacaktır.

Fakat koltuk sevdası sıcak olduğu için herkes başına gelmeyene kadar o koltuğu terk etmeyi düşünmektedir.

Elbette Parti disiplini olacaktır. Fakat şu anda siyasi yelpazedeki Partiler benim gibi düşünürsen, DÜŞÜNCE VE DEMOKRATIK SEÇİLME HAKKIN VAR diyor.

Integratie en Onderwijs  programı hazırlanırkende aynı süreç yaşanmıştı. O dönemde de kendileri yazıp çiziyor, bizde bu konunun muhatapları ile konuyu konuştun mu?  dediğimiz de.. şu an yazılanlar parti içinde tartışılacak ve ondan sonra yürürlüğe girecek deniyordu.

Ne oldu biliyormusunuz….???

Parti Kongresi’nde istediklerini konuşturarak yürürlüğe koydular. Bizde bunu nasıl seçmenimize anlatabiliriz diye sorunca. Insanlar çabuk unutur duruyorlardı.

Yo unutmazlarsa dediğimizde..!!

Biz kazanmazsak  Wilders gibiler kazanır der duruyorlardı.

Yani Wilders ile bizi bir nevi terbiye ediyorlar.


Her ne hikmetse bunu yaparken hep aynı gruba yönelik, bu tür haraketleri yapıyorlar. Sanki özellikle bu grup hedef tahtasına konulması gerekiyormuş.


Şu anda yine bir fırsat doğdu.

InşAllah bu yapılan son hareketler bizleri Hollanda tabiriyle WAKKERSCHUDEN ( Uyandırır ) yapar.


Sevgi ve saygılarımla

Resul Özdemir

Demek ki..!! ya HIRSIZ yada ŞOVMEN olmak gerekiyor….

November 6th, 2014

Beetje je zelf kietelen, anders niemand kietelt je…!!

Biraz kendimi gıdıklayayım, yoksa kimse beni gıdıklamaz.!!  der bir Hollanda Atasözü ( Işin en ilginci, ben gıdıklanmam)


Demekki ya HIRSIZ, yada ŞOVMEN  olmak gerekiyor.


Hollanda da Eyalet düzeyinde ilk kez Türkiye kökenli olarak tercihli oylarla seçilmek, (1*)Ülkesel Partiyi kurmak, Eyalet düzeyinde Avrupa’da ilk Türkiye kökenli Siyasi Parti lideri olmak, Iki dönem Meclis’te olmak, PvdA Partisinin Eyalet Meclis Yönetim Kurulunda olmak, PvdA’nın Sekreterlerin bulunduğu Derneğin Yönetim Kurulunda bulunmak, Ermeni Meselesinden dolayı siyasi bedel ödemek, FNV sendikasında dört (4) yıl işçi temsilcisi olmak, 2002′den beri Hollanda Elazığ’lılar Derneği Başkanlığı yapmak, Müsiad Hollanda Genel Sekreterliği yapmak, InHolland Yüksek Okulu Den Haag bölümü direktörüne Uluslararası konularında danışmanlık hizmeti vermek, SOB Derneğine Okul ve Iş Dünyası arasındaki çalışmalarında danışmanlık yapmak, (2*/3*)1700′lerden beri Hollanda Siyasi sistemi olan HUIS van THORBECKE sisteminde değişiklik getirmek en önemlisi de ÇOLUK ÇOCUĞUNU ve iyi çalışan bir firmasını kapatıp idealleri için ikinci plana itmek.

Demekki HIRSIZ veya ŞOVMEN olmayınca hiçbir anlam ifade etmiyor.





1* Tabiri Caizse sıcak koltuğundan istifa ederek, oy aldığı topluma hizmet etmek için çoluk çocuğun rızkından feda ederek parti kurup hizmet sunmak istedi. IşAdamlarından, STK ‘lardan ve Basın’dan ne beş kuruşluk maddi nede manevi destek alabildi.



2* HUIS van THORBECKE 1700′lerden beri kullanılan yönetim sistemi, sistem 4 basamaklı Hollanda’nın yönetilmesini kapsıyor  (Belediye, Eyalet, Ülkesel ve Senato “Ülkesel Milletvekilleri yasa çıkarır, bu yasalar Senato’da tarafından yasaya uygunluğuna bakar, şayet onaylarsa yürürlüğe girer. Yasa uygun değilse Meclis’e iade edilir.” Senato Eyalet Milletvekili tarafından seçiliyor, yani halk tarafından seçilmiyor.

3* Bu sistemin 2028 Olimpiyat adaylığı uygun olmadığını söyleyip, değişmesi için çalışmalar yapmak  ve yaşadığımız bugünlerde oluştuğuna şahit olmak. Bu sistemde 3 Eyalet ve 4 büyük Şehrin üzerine ulaşım Bakanlığı kurulması fikridir.

İKİ TARAFI KESKİN ( SİRKE ) BIÇAK

October 9th, 2014

İki tarafı keskin BIÇAK.

Son günlerde Kürt’ler Kobani üzerinden Türkiye’ye yüklenirken, Türkiye’de bekle gör taktiği izliyor.
Aslında bekle gör değil bu taktik.
Kürt’ler Kobani giderse,  çözüm süreci biter derken, Türkiye ise ben kendi sınırlarım içindeki sorunlara odaklanmış durumdayım.

Gerisi ;!! Oradan kaçıp gelenler dışında bu işe karışmam diyor.
Kürt’ler ise kardeşsek oradakilerin hakkını hukukunu savunmak gerekiyor derken,  Türkiye beni zamanında elinin tersiyle terslemiştin, Esed’e daha yakın durup fırsattan istifade etmek istemiştin.

Hatırlıyormusun diyor…

DİYOR, DİYOR, DİYOR…

Aslında her ikiside kendince haklı sebepleri var.
Kürt’ler bu bir fırsat diyerek, orada kendine özgü bir yönetim şekli yaratmaya çalıştı.
Türkiye ise madem öyle, birde çözüm süreci de madem hal yoluna girmemiş; varın belanızı IŞID’ten görün diyor.
Asıl mesele; zaten bu ortamın ortaya çıkmasını amaçlayanlarında istediği sonuçta buydu.

ŞİMDİ.!
İKİ TARAFI KESKİN BİR BIÇAK GİBİ, İKİ TARAFIN KARŞISINA ÇIKTI.

IŞID denen bela iki tarafın karasularında yüzerek, bir birlerine yaklaşmasına izin vermiyor.
Oysa bu ortamın bu şekilde karışmasının mümesili kendileridir.
Yaklaşık 2 yıl boyunca birbirlerini oyala, ondan sonra tetikte bekleyen eller sizi bir daha birbirine düşürmesin diye bekle.

HERHALDE;
Dünya’da en aptalca düşünce bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Yahu kardeşim zaten sizkn birbirinizle diyalog içinde olmasını istemeyen bir sürü ÜLKE var ve bunları tek tek sayabilirim.
Neden fırsat varken daha seri bir şekilde olayı çözmediniz, sürüncemde beklettiniz?
Bu gün TÜRKİYE bekliyor; IŞID işini bitirdikten sonra, Kahramanlar gibi Kobani’yi girip oradaki Kürt’leri kurtaracak;
Oysa bu ilerde ne kadar tehlikeli bir oyun olduğu fazla sürmeden ortaya çıkacak.
KÜRT kardeşlerim,  bugün IŞID yüzünden sizlerin Türk’lerle ile belki bir daha aynı çatı altında buluşmaması için tohumlar serpiliyor.
KÜRT kardeşlerim, emin olun ki !!
Bugün Türkiye’de çeşitli yerlerde insanlarımız Kobani için protestolar yapıyorlar.
Gayet haklı olarak Suriye’deki kardeşleri için birşeyler talep etmektedirler.

FAKAT…..
Etrafı yakıp, yıkmanın oradaki kardeşlerine ne faydası var. Bu durum karşısında sıkıntıya girenler nasıl bir empati ile Kobani veya öteki bölgelerdeki kardeşlerinin dertleriyle dertlensin.
Bu yaşanan VAHŞETİ,  yakıp yıkmayla etrafındakilere ANLATAMAZSIN.
Yıllar önce cetvel ile sınırları çizenler, bugünkü senaryo’yu oynayanlarla aynı.
Bazı kendini bilmez, salaklar da; oh olsun diyerek kendince seviniyorlar.
Birde çıkıp Türkiye Kobani’ye girerse bataklığa saplanır.
Yahu kardeşin için elini taşın altına koymayacaksan.

KARDEŞLİK NEREDE KALDI.

Bazı kafatasçılar da diyor ki. !!
Şayet Kürt’ler Türkiye’yi büyük ağabey veya vasi olarak kabul ederse yardım ederiz; yoksa ne haliniz varsa görün.
Işte bu yobaz ve kafatasçılar ancak bu kadar DEMOKRAT, bu kadar INSAN olabilir.

Hani Başbakan diyor du ya.!!
Orası Şam, Mekke ve Gaze…
Orası bataklık değil, bizim canımız, ciğerimiz.
Hepimizde alkışlamıştık.
Işte o söylenenlerin yerine getirilmesi lazım ki. !!
KARDEŞLİK PERÇINLENSIN.

Ama şunu da unutmamak gerekiyor. !!
Kandil’de duran kişiler de birşeye karar ( Çözüm süreci ) vermesinin zamanı geldi ve geçiyor.
O verilmesi gereken kararı da ileri ki günlerde sizlerle paylaşacağım.

Sevgi ve saygılarımla
Resul Özdemir

Faşistce söylemler

March 8th, 2014

Değerli okurlarım,

Bugünlerde Rotterdam belediye meclisi seçimlerinde VVD yani Liberal’lerin kullandığı dil, bana 80 ve öncesi Türkiye’yi hatırlatıyor.

O dönemde Kürtçe konuşanlarada bir nevi psikolojik baskı yapılıyordu. 

Bizim köyü örnek vermem gerekirse öğretmen düğün dernek dolaşıp kim Kürtçe konuşuyor diye etrafı kol açan ediyordu. O’da yetmez zayıf kişiliğe sahip olanları bu iş için kullanıyordu.
Arada 30 yıldan fazla bir zaman geçmiş, birde Avrupa’da neredeyse en demokratik ülke olarak gördüğümüz Hollanda’nın Rotterdam Belediyesi seçimlerinde hemde Liberal Demokrat olarak kendini lanse eden bir parti’nin faşist’çe kokan ‘biz Rotterdam’da Hollanda’ca konuşuyoruz‘ diyerek öteki dilleri dışlayan, ötekileştiren bir söylemle seçim kampanyası yürütüyor.
Bunu hemde seçim arifesinde yapmasınıda manidar buluyorum.

Burada aldığım izlenim; VVD partisinin yabancı kökenli vatandaş’tan umudunu kesip Hollanda kökenli vatandaşlarında milliyetçi duygularını kaşıyarak oy avcılığı yaptığını belirtmekte fayda görüyorum.
Toplumu ayrıştırıcı söylem ve eylemlerden bir an önce siyasi partilerin uzak durması gerektiğini belirtir. Bu yapılanlardan dolayı kırılıp incinen varsa’da  özür dilemesini tavsiye ederim.

Çünkü demokrasi normları olarak Türkiye’deki 80 ve öncesi normları değil, 2000′li yılların Avrupa Birliği (Kopenhagen) normu olarak Avrupa Birliği’ne aday olan ülkelerden beklenen şeyleri yaşadığımız ülke’de görmekten onur duyarız.

Bu demokratik ülkede yaşadığımız içinde mutluluk içinde oluruz.

Yoksa bugünlerde 50′inci yılı’nı  kutladığımız birlikteliğe bu tür söylemler darbe vurmaktadır. Toplumu ayrıştırmaktadır. Bu türden söylemler’de göçmen kökenli’leri dışlamaktadır.
Beklentim ve arzum siyasilerin bir an önce bu keskin dilden vazgeçip kucaklayıcı ve farklılıklara kazanç olarak görerek saygı duymaya başlamasıdır.
Sevgi ve saygılarımla
Resul Özdemir

Abdullah Öcalan’ın görüntüleri

February 7th, 2014

Bugünlerde Abdullah Öcalan’ın görüntüleri görsel ve yazılı basında bol bolca gösterilmeye başlandı. 
Tamda ülke’de sessiz sakin bir döneme girmişken.


Bu dönem birilerini rahatsız etmiş ki.! 


Bu dönemde..

Gezi olayları, o tutmadı 17 Aralık’ta başlayan demokrasi ayarı ve hemen akabinde bu görüntüler. 


Bunlar tesadüf olamaz. 


Tekrar tekrar söylediğim gibi bundan sonra’da bir başka şeyler mutlaka çıkartılacaktır. Sözünü söylediğim bir çoğunuzun malumudur. 

Bu görüntüler durduk yere çıkmadı. 
Bu görüntülerle birlikte Abdullah Öcalan sempazintaları arasında gözden düşürülmeye çalışılacak. 
Böylelikle sürece balta vurulacaktır. Onlara dönüp diyecekler ki bak sizi böyle satıyor. Siz halen onun istediği çözümü mü kabulleneceksiniz?
Barış sevenlerin bu tür oyunlara gelmemesi lazım. 


Görüntüler 1999′da çekilmiş ve bugün yayınlanıyor. !!


Neden diye kendinize hiç sordunuz mu?
Bu günlerde neler oluyor. !!??

Farkındaysanız bu dönem içinde MHP seçim çalışmalarına’da sekte vurmak için eylemler gerçekleşiyor. Bu olayları yapanların bir çoğuda her ne tesadüf ise Kürt kökenli olanlar tarafından gerçekleştiriliyor. 
Ama Yiğidi öldür ama hakkını yeme derler. 

Burada Devlet Bahçeli‘nin hakkını teslim etmek gerekiyor. 
Sayın Bahçeli Ülkücü’leri sokaklardan elinden geldiğince uzak tutmaya çalışıyor. 

Yarın öbür gün sözüm ona bir kaç tane ülkücü çıkıpta BDP çalışmalarına karşı birşeyler yaparsa ona’da şaşırmam. Çünkü yine kardeşi kardeşe vurdurma ortamı yaratılmaya çalışılıyor.

Onlara inat Abdullah Öcalan’ın dediği gibi bu ateşe BARIŞ sevenler olarak odun taşınmamalı. 
İmam’ın dediği gibi safları sıklaştırma dönemidir. 

Şayet barış isteniyorsa…??

Yasser Arafat giderse…!!

January 31st, 2014

Bir zamanlar Israil hükümetleri kafayı Yasser Arafat‘a takmış, o giderse barış gelir vede bizim zaten Filistin’liler le sıkıntımız yok  der dururdu.
Onu öyle veya böyle bir şekilde ortadan kaldırdılar. ( aslında Cenab-i Allah’ın takdiri)
Yasser Arafat hayat’tayken de şu an başta bulunan (Mahmud Abbas) zat’da örnek olarak gösterilir onunla sıkıntısız bir Israil Filistin ilişkisi ortaya çıkar denilerek insanalara umut ışığı olarak onu gösterirlerdi.
Ne oldu diye dönüp baktığımızda. 
Yasser Arafat şaibeli bir şekilde vefat etti. Peşinden şu an başta olan zat o zaman umut ışığı olarak gösterilen zat bir şekilde başa getirildi. Onun başa gelmemesi için’de ortam hazırlandı. Hatta rakip olmaması içinde rakipleri ya hapse attı yada hapisten çıkarmadı.
Bugün o umut GÜNEŞ‘i yıllardır başta vede halen barış bir yana hergün birçok Filistin’li ya işkence masasında, hapiste veya kurşunlara hedef oluyor. Bu durum karşısında HAMAS Filistin’lilerin haklarını korumak için görev başında geldi.

Hemen HAMAS terör örgütü olarak gösterildi.

Bu seferde onlar olmazsa söylemi ortaya çıktı. 

Hani bir çoğumuzun bildiği Sarı ÖKÜZ meselesi gibi bir şey.
Yani onlar ”O” olmazsa söylemi.

Bugünlerde buna benzer olaylar Türkiye’de yaşanıyor. 

Bir grup çıkmış diyor ki!!
Ya aslında bizim Ak parti ile bir sıkıntımız yok bizim sıkıntımız Tayyip Erdoğan gibi bir diktatör ile.
Veya Türkiye ile sıkıntımız yok sıkıntı Tayyip Erdoğan ile. 

O giderse sıkıntı ortadan kalkar.

Peki Tayyip Erdoğan ne yaptı..!!
Son 11 yıl içinde Ekonomik olarak Türkiye’yi dünyanın en büyük 17′ci ekonomisi yaptı,

Kürt’ler ile birlikte yaşama ortamı yaratmaya çalışıyor,

Yasaların bir çoğunu elden geçirdi, askerlerin durması gerektiği yeri hazırlayıp askeri müdahaleleri kaç kere bertaraf etti,

Paranın hergün devalosyonlarla değer kaybına engel oldu,

Her sabah halk uyanırken zam yapılmış düşüncesinden uzaklaştı,

Faizleri minimum seviye’ye düşürdü.
Kısaca halkına hem maddi hemde manevi özgüven kazandırdı.

Ne yapmadı derseniz. .!!
Anayasayı DEĞİŞTİRMEDI veya DEĞİŞTİREMEDI. .
Türk ve Müslüman kimliği olanlara sahip çıkarken ” Kürt’lerin kardeşlerimiz dedikleri topluluklara mesafeli yaklaştı”

Acaba yeni Yasser Arafat‘lar gitsin mi? veya O sarı ÖKÜZ‘ü aslanlara teslim etmemiz mi lazım?
Şimdi bu yazımdan sonra herkesin acaba diye düşünmesinde fayda var diye düşünüyorum.

DERSHANE

December 7th, 2013

Bugünlerde dershane konusunda Zaman gazatesinin yaptıkları ibretlik olarak tarihe geçecek. 

Yıllar boyunca 12 eylül veya 28 şubat’cılara bile böyle bir tavır takinamadilar.

Elbetteki herkesin olduğu gibi onlarında kendi düşüncelerini yazıp söylemeye hakları vardır.
Şahsım 80′li yılların sonuna doğru Türkiye’den posta ile bu gruba bağlı gazate ve dergiyi Hollanda’ya getiriyordum. Çünkü onlara yapılanları tasvip etmiyor vede doğru yolda olduklarına inanıyordum. Burada okullarının kapanması meselesi ortaya çıkınca herkes gibi kendi dünyama çekilip sessiz kalmadım. Oysa onlar gidip ona buna medyasında röportajlar yapıp yağ çekiyorlardi. Seçim dönemlerinde reklam vermediğim için her yaptıklarımıda es geçiyorlardi.


Bense önemli olan şeyin doğrunun yanında olmak diyerek haksızlık olarak gördüğüm için karşı çıkıyordum vede çıkmaya devam edeceğim. 

 

Ak parti vede Hadep kapatılırken yine bu duruşumu göstermiştim.

O zamanda beni onların uzantısı olarak birileri göstermişlerdi.
Bugünkü özgürlüğün tadını çıkarabiliyorsa ZAMAN gazatesi bunu yiğidi öldür ama hakkını ver misali bugünkü hükümete borçludur.


Ha şunuda diyebilirler.

Allah razı olsun.

Ama bu demek değildir ki!!

Ben ömür boyu mu teşekkür edeceğim.

Hep borçu mu kalacağim yani.

Bunada hakları vardır.

Ama gel gelelim bir duruş vede görünüş vardır. 

Şayet siz çıkıpta MAVI MARMARA olayında Israil hükümetinden izin alınarak yapılsaydı derseniz!!
Hükümetin başı olan birini firavunla benzetirseniz!!
Herkesle diyalog derken hükümeti sıkıştırmak için hertürlü kampanya yürütürseniz!!
ZAMAN gazatesi kurucuları arasında olan bakanıda basın aracılığıyla karalamaya başlarsanız.!!
Bunu insanı duygular taşıyan birine anlatamazsınız.


Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir hükümet veya devlet kendine paralel bir kurum veya kuruluşa izin vermez vede vermemelidir.
Birde Eğitim gibi bir konuda şayet sizler devlet ve millet menfaati düşünüyorsanız parallelikten çıkıp devletine katkı sunarsınız.

Yani demezsiniz biz yapiyorsak doğrudur ve sizin yaptıklarınız size, bizimki bize.


Ha şunu anliyabilirim..
Geçmiş dönemlerde sadace zenginin ayrıcalıklı olduğu imkansızlıklar içinde olan bir dönem olsaydı. Vede baştakilerinde normal vatandaşı hor gördüğü dönem olsaydı.

Gayet iyi anliyabilirdim.
Ama hükümet her türlü katkıyı sunacağını söylerken, bu kurumlarıda sisteme dahil etmeye çalışırken. Onlara finans konusunda katkı sunacağını belirtirken.
Yok demenin altında kusura bakmayın ama art niyet ararım.

Derim ki acaba…

Yıllar boyunca para musluğuna dokunulmadigi sürece mi destek verildi.
Herkese birşeyler söylenirken iyidiylerde sıra kendilerine geldimi, kötü vede hizmet içinde bulunanların söylediği gibidiktatör oldu.

Bana biri çıkıpta şunu açık ve nét bir şekilde izah ederse bende anlıyacağım..
Öyle evirip çevirmeden.. 

Ima etmeden. 

Net bir şekilde.


1.   Neden bu eğitim sisteminin gelişmesi vede düzelmesi için destek vermiyorsunuz.
2.   Neden herkese üzmeden kırmadan derken. Bu hükümete son dönemde bu kadar yükleniyorsunuz.
3.   Acaba artık rüştü ispatlama dönemi olarak mı görüyorsunuz.
4.   Amerika’da halen kalmanın bunda bir etkisi varmı.
5.   Sarıgül’ün CHP’nin başına geçme ihtimalinin bunda etkisi varmı.
6.   Ak partisinin son dönemdeki BOB’a bakış açısından mi kaynaklanıyor.
7.   RT Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma isteğinin bunda etkisi varmı.
8.   Dershanelerin kapatılmasında para musluğu mu kesiliyor.
9.   Yoksa insan kaynaklarinin önü mü kesiliyor.
10.  Bu insan kaynakları ilerde başka bir amaç için mi kullanacaksan.
11.  Hepsinden öte bu hükümetin yerine koyabileceğin bir şey varmi.


Hoca’nın bir önce etrafındakilere bakıp!!! 

Kimler etrafımda var diyerek bir düşünmesinde fayda vardır.

Yada etrafindakilerinin yapmış oldugu hataya ortak olmuş demektir.

Nimetlerden faydalanmak pek tabiki hakları fakat nankörlük yakışmaz.

Sevgi ve saygılarımla

Resul Özdemir

Mensen gaan op de zorg bezuinigen..

July 14th, 2013

Dokters en eerstelijns hulpverleners doen vaker werk dat eerst in het ziekenhuis werd gedaan, zoals hulp bij depressies en diabetes.

Andere oorzaken van de daling van de zorgkosten zijn betere fraudebestrijding en de crisis. Patiënten gaan minder snel naar de dokter, omdat ze bang zijn hun baan kwijt te raken.

Het wordt boven genoemde argumenten gebruikt voor de daling..

Maar vergeten ze een ding…

Mensen kunnen die eigen bijdrage niet meer opbrengen daardoor gaan ze op de gezondheid bezuinigen…..!!