Archive for July, 2016

OPUS DEI TARİKATI

Monday, July 25th, 2016

17-12-2013 

Tarihli yazısı..

Kurucusu Madrid’li bir Katolik papazı Josemaia Escriy de Balagar. Opus Dei kelime anlamı “Tanrı’nın İşleri”

Opus Dei’nin kurucusu Papaz Ecsriya’nın aslı Hristiyan değildir. Yahudi engizisyonu yapıldığı dönemde Hristiyanlığa geçmiş aslen gizli Yahudi olan bir aile kökeninden geliyor. Çalışma bölgesi Hristiyan alemidir.

Bu tarikatın koordine edildiği merkez Amerika, hizmet ettikleri merkez de dünya Siyonizm’idir. Koordine eden kuruluş ise CIA’dir.  CIA bu üç tarikat vasıtasıyla hem Budist âlemi, hem Hristiyan âlemi hem de İslam âlemi üzerinde hegemonya kurmayı amaçlamaktadır.

Bir başka ozelligi ise ABD’de ikamet etmeye başlamasıdır. Moon, 1959 yılında ABD’ye yerleşmiştir. Opus Dei kurucusu Papaz Escriya ise sürekli ABD’de bulunmuştur.

İspanya’da Papaz Escriva,  Franco diktatörlüğünün sağ koluydu. Opus Dei Tarikatı’nın lideri Escriva, Franco’nun 35 yıllık diktatörlüğü ile işbirliği içinde olmuştur.

Moon tarikatının ortağı ise CIA’nın kurduğu Kore’deki CIA’nın temsilcisi Albay Bo Hi Pak’da dır. Bo Hi Pak da, Moon Tarikatının en güçlü üyesidir.  O’nun aracılığıyla Güney Kore askeri vesayete alınmıştır. Bunu daha sonra baska bir yazimda aciklayacagim.


Bu tarikatın onemli ozelligide Yeşil Kuşak Projesine hizmet etmesidir.

Opus Dei Tarikatı’ının beş kıtada 475 üniversite ve Yüksek Okulu ve 200 koleji var. 604 gazete ve dergiye sahip. 52 radyo ve televizyonu yayın yapıyor. Siyasi, askeri, polis,  mali ve ticari alanlarda çok etkindir. Milyarlarca dolara hükmediyor. Opus Dei Tarikat’ının Hristiyanların yaşadığı her ülkede sorumlu bir Kardinali bulunuyor.

Moon Tarikatı da benzer alanlarda faaliyet yürütüyor.


Calistigi her ülkede bir kardinali vardir.

Opus Dei Tarikatı üye tipi:

Opus Dei’de birinci grup olarak adlandırılan “Numerarid” denilen üyeler hiç evlenmiyorlar. Opus Dei evlerinde yaşıyorlar. İhtiyaçları dışındaki tüm kazançlarını tarikata veriyorlar.

Opus Dei de ikinci üyeler “Sopranumerari” olarak adlandırıyorlar. Tam üyedirler. Fakat evleniyorlar. Tarikat evleri dışında yaşıyorlar. Aylık ödüyorlar.

Opus Dei de üçüncü tip üyelere “cooperatori”deniliyor. Tarikatın gönüllü yardım ve eğitim kuruluşlarında yer alıyorlar.

Bu Siyonist tarikatın  propaganda ve örgütlenme çalışmalarını yürütürken kullandıgı kilit kavramlar.  “Diyalog”, “Hoşgörü,”  “Dini Araştırmalar” ve “Sevgi”.

Bu siyonist örgütün yürüttügü bir faaliyet daha var. “Dinler arası Diyalog ve Hoşgörü” adı altında Siyonizm’in hegemonyasını pekiştirmek ve yaymak.

Onemli özelliği misyoner faaliyetleridir. Bu tarikatın ABD’deki NED, CSIS ve CIA gibi istihbarat örgütlerince desteklendiği belirtiliyor.

“Papa’nın Kutsal Mafyası”  Opus Dei’nin muazzam bir gücü var. Koyu Katolik olan Hristiyanların bünyesinde yer aldığı bir yapılanma Opus Dei. Papa 2 John Paul, icracılığının etkisini Opus Dei’ye borçlu olduğunu açıkça ifade etmekten çekinmemiş bir Katolik liderdi örneğin.

Dünya genelinde bilhassa üniversiteler, finans kuruluşları, finans birlikleri, devasa şirketler Opus Dei’nin müridleri ile dolu.

Başarılı politikacılar, hakim ve savcılar, parti ileri gelenleri, güçlü sanayici ve işadamları, Avrupa Birliği’nin muktedir parlamenterleri Opus Dei’nin çok sevdiği şahsiyetler arasında yer alıyor.

Alman Hristiyan Demokratlar Partisi’nin önemli isimlerinden Kurt Malangre de yarım yüzyıla yakın bir süredir Opus Dei mensubu olduğunu gizlemiyor mesela.

Almanya’da 2 bine yakın çekirdek Müridan kadrosu var Opus Dei Tarikatı’nın.

Bonn kentinde faaliyet gösteren “Öğrenci Temelli Kültür Birliği – Studentische Kulturgemeinschaft”  ve Münih’te faaliyet gösteren “Ren – Donau Vakfı – Rhein Donau Stiftung,  tarikatın gelir kaynaklarından sadece ikisi.

Almanya’daki merkezini Köln’de ihdas etmiş olan Opus Dei’nin Köln Bürosu’ndan Hans Thomas, adı geçen derneklerin yönetimini gerçekleştiriyordu.

Hans Tomas şu anda Limmat Stiftung – Limmat Vakfı’nın başkanlığını yapıyor. Vakıf dünyanın dört bir yanında projeler gerçekleştiriyor. (http://www.limmat.org/index/index.php)

Bir başka ilginç nokta ise Köln’de faaliyet gösteren Lindenthal Enstitüsü, Lindenthal Institut. http://www.lindenthal-institut.de sitesinde de göreceğiniz gibi bu enstitünün de başkanı Dr. Hans Thomas.

Avrupa Birliği’nin fonlarında da akla hayale sığmayacak ölçüde istifade ediyorlar.

Opus Dei hakkında çok fazla konuşulan, fakat günümüz dinsel toplulukları içinde hakkında en az şey bilinen örgüttür. Nitekim CNN televizyonu için Vatikan analizleri yapan, BBC için Opus Dei belgeseli hazırlayan ve araştırmacı kimliğiyle Opus Dei’nin içine sızmayı başarmış isimlerden biri olan John Allen, kitabında tarikatın kuruluşundan günümüze kadar olan gelişimini, yapısını ve işleyişini geniş bir yelpazede gözler önüne sermiş.

Opus Dei’de tüm üyelerin ortak amacı bu dünyada bir Civitatea Dei (Tanrı Sitesi) yani teokratik(dini) bir devlet kurmaktır. Opus Dei inananları, bir gün tüm dünyanın Hıristiyan olacağına inanırlar.

Tarikat dünya siyasetini tıpkı bir ahtapot gibi sarmakta. İngiltere Milli Eğitim Bakanı, Polonya hükümetinde görev yapan 3 bakan, Perulu 2 bakan, ABD Anayasa Mahkemesi ‘nin 2 yargıcı, Amerikan Kongresi ‘nin onlarca üyesi, eski FBI Başkanı Louis Freeh ve Fox televizyonunun yorumcusu Robert Novak; Opus Dei müridi olduğunu gizlemiyor.

Papaz Josemaria Escriva’nın Opus Dei (Opus Dey) örgütünün temelini oluşturan “rehber” kitabı “Yol” adını taşıyor. 1934 yılında yazılmış, 43 dile çevrilerek tüm dünyada 4,5 milyon satmıştır. Bu kitabın İngilizcesi, THE WAY.

Bugün Opus Dei’in 2.8 milyar dolar serveti, 15 üniversitesi, 97 teknik okulu, 36 ilköğretim okulu vardır.

Kimilerine göre Escriva, dengesiz, sinirli, paranoyak özelikleri olan biriydi.

Opus Dei gizli bir Yahudi örgütüdür ve gizemli Kabala geleneğine bağlıdır. Hıristiyan görünmeleri sadece taktiktir. KAYIP KARDİNAL Escriva’nın Yahudilik ve İslam’la ilgili olumsuz bir yaklaşımının olmadığı bilinmektedir. 1974’te Buenos Aires’te Hıristiyanlığı tercih eden bir Müslüman ailenin vaftiz töreninde bu hususu açıkça belirtmiştir.

CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Ligi’ni örgütledi. Moon Tarikatının dünyanın birçok yerinde vakıfları, işletmeleri, okulları, medya kuruluşları mevcut olup, fakir bir köylü çocuğu olan Sun Myung Moon’un bugün müthiş bir portföye sahip olduğu dikkat çekiyor.

Myung Moon liderliğindeki tarikat, Kiliseleri birleştirmek (Unifi-cation Church) felsefesini yaymak amacıyla düzenlediği toplantılarda çeşitli ülkelerin tanınmış isimlerini bir araya getiriyor ve bu ülkelerde örgütlenmeye çalışıyor Tarikat, Hıristiyanları birleştirmenin yanı sıra, Müslümanlarla Hıristiyanları da birleştirmeyi gaye edindiği için İslami kesimi de hedef kitle seçiyor.

Türkiye’deki ilk girişimleri de bu amaca uygun olarak “Dini Araştırmalar” “Hoşgörü” “Diyalog” görüşmeleri adları altında, Türkiye’den özellikle dini çevreden çok aşina isimler tarikatın toplantılarına katılmaya başlıyor.


ABD’de yapılan “Dinlerarası ilişkiler” toplantısına Türkiye’den 40 kadar ilahiyatçı katılıyor.


İsrail ile ilişki, ABD açısından kilit öneme sahip. Graham Fuller’in İslamcı hareketi konu alan “Kuşatılanlar” kitabında, İslamcı hareketlerin Bati ile entegrasyon için yapması gerekenlerin başında  İsrail ile iyi ilişki geliyor.(Graham Fuller, I. O. Lesser, Kuşatılanlar, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, s.126.)

Falun-Gong, Scientology,

Hızla yayılan ve büyük mali olanaklara sahip CIA bağlantılı bir başka tarikat da, Scientology adini taşıyor. Scientology’nin, gerek ABD’de gerek Avrupa’da en sıkı ilişki içinde olduğu güç.

Scientology, aynı zamanda Moon tarikatı ile çok sıkı ilişki içinde. CIA’nin denetimindeki bir diğer tarikat da Çin’de faaliyet yürütüyor: Falun-Gong.

Her dört tarikatın da teorisi, dini yorumlayışları, çalışma tarzları ve hedefleri arasında olağanüstü uyum var. Kuskusuz bunun nedeni, komuta merkezinin ayni olması. Hepsi, CIA’nin örtülü faaliyetleri için kullanılıyor ve yönlendiriliyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nda örgütlenmek isteyen Hıristiyan Misyonerleri de, önce teoloji alanında eğitim veren okullar kurmak istemiş, başarılı olamayınca, temel bilimler alanında eğitim veren kolejler kurmuştu. 1915 yılında Osmanlı coğrafyasında, Hıristiyan Misyonerleri’nin Amerika’daki en büyük örgütü Amerikan Board’a bağlı 600′den fazla okulu vardı. Amerikan kolejleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında çok önemli roller oynadı. Atatürk, Cumhuriyet’le birlikte bu okulları kapattı. Türkiye, NATO’ya girdikten sonra bu okullar yeniden açıldı.


ABD’nin Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği’ni içeriden çökertmek için örgütlediği ve büyük olanaklarla yürüttüğü “CIA muhalefeti”nin, Bu örgütütlerin önünü açtığını saptıyoruz.

Sovyet bloğuna karsı yürütülen psikolojik savaşın en önemli aygıtı Amerika’nın Sesi radyosunun değişik lehçelerdeki Türkçe yayınlarıdir.

Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde açılan Amerikan kolejleri kime hizmet ettiyse, Bu okullar hep CIA’nin ilgi duyduğu ülkelerde açılıyor. Okullara ABD’deki Yahudi lobisinin de ilgi duyduğuna dikkat çekiliyor.

“Amerika Birleşik Devletleri, dostluk köprüsü adı altında getirdikleri öğretmenlere diplomatik statü kazandırmışlardır.

Ama ABD, CIA ajanlarını kamufle etme ihtiyacı bile duymamış, hepsinin cebine diplomatik pasaport koymuştu.

Bircogunu. İngilizce dil “öğretmeni” olarak gösterilmişlerdi.

Bazilari da diplomatik pasaportluydu. bu okullarda “öğretmenlik” yapıyorlar.

Bu öğretmenlerde yalnızca devlet görevlilerine verilen ABD resmi pasaportu var. Çoğunda İngilizce adıyla “official passport” sahibiler. Amerikan Eğitim Bakanlığı personeli olmayan ABD’li öğretmenlerin, normal olarak turist pasaportu sahibi olmaları gerekiyor. Bu nedenle diplomatik pasaportla eşdeğerdeki resmi pasaport veriyor.

Türkiye’deki karşılığı “yeşil pasaport” olan “official passport”, ABD’li öğretmenlere diplomatik dokunulmazlık sağlıyor.

Amerikalı kaynaklar, bu pasaportların CIA’nin talimatıyla düzenlendiğine işaret ediyorlar. ABD’de, Türkiye’den farklı olarak, özel kesimden bir kişi, belli bir sure için devlet memurluğuna getirilebiliyor. Bu statünün kazanılması için, ilgili bakanlıkta bir komisyon oluşturuluyor. Komisyon, kişiyi sorguladıktan sonra, görev için uygun olup olmadığına karar veriyor ve atamasını yapıyor. ABD’de büyükelçilik görevine bile, aynı yöntemle özel kesimden kişiler atanabiliyor.

Bu okullardaki görevli Amerikalı öğretmenlerin büyük bir kısmı Eğitim Bakanlığı personeli olmadığı halde memur pasaportu taşıyor. Eğer bu öğretmenler özel kesimden alınıp görevlendirildiyse, normal prosedüre göre bir komisyonda dinlenmeleri (hearing) gerekirdi. Oysa bu öğretmenlerin atama öncesi sorguları yapılmamış. Bu normal olmayan bir durum.”

Amerikan bürokrasisinde normal olmayan durumlara sıkça rastlanabiliyor. Ancak bu tür olağanüstü uygulamalar, devreye gizli servislerin girmesiyle mümkün oluyor.

Bu okullarında görevlendirilen öğretmenlerin, ABD Eğitim Bakanlığı’nın ilgili komisyonunda dinlenmeden resmi pasaport almaları için, CIA’nin devreye girdiği belirleniyor.

Moon’un bir baska ozelligini yazip yazımi  noktalayayım. Moon, ABD’de The Washington Post’un da aralarında bulunduğu birçok medya kuruluşunun patronudur. Zaten hem ABD’de yaşayıp hem ABD düşmanı olma iddiasına inanmak saflıktan öte bir özellik olsa gerek.


Sevgi ve saygılarımla


Resul Özdemir

15 TEMMUZ 2016 KALKIŞMASI

Sunday, July 24th, 2016

Kuzey Suriye’deki üs kurma çalışmaları, Rusya ile barış ortamı ve herhalde en önemlisi 10 yıllardır dillendirdiğim Türk Devletlerinin her zaman yaşadığı 100′üncü yıl sendromunu “şu anki Türkiye Cumhuriyeti malesef bu sendromu yaşıyor”..


Daha önce Racon Kesme başlığı altında bir analiz yazısını sizlerle www.resulozdemir.com sitesinde paylaşmıştım.

Ayrıca pencereme konan kuş ile yaptığım muhabbeti 22 Temmuz 2015 saat 01:04′te sosyal medya aracılığıyla sizlerle paylaşmıştım.


Özellikle pencereme konan kuş ile muhabbetimiz bu günleri işaretliyordu.

İsterseniz biraz neler demişti diye hafızalarımızı yoklayalım.

Arap Baharını Suriye ile taçlandırarak ortadoğu denklemini de yerinden oynatarak Suriye’nin parçalanmasına ortam hazırladılar. Peşinden İran gelecekken İran’ın yapmış olduğu manevra ile sırasını Türkiye’ye devir etti. Ayrıca bu işin sağlam yürümesi içinde Rusya kozunu iyi oynadı.

Fakat herşeye rağmen Türkiye kolay lokma olmadığı için bazı Türkiye’nin nasırlı noktalarının üzerine basılması gerekiyordu.

Neydi o nasırlı noktalar diye sorarsanız..?

Kürt sorunu İran’da da aynı sıkıntı olduğu için Kandil ile arasını yaparak onlara Kuzey Suriye’de destek verir gibi yaptı. Bunun sonucunda oluşan ortam Türkiye’nin oyalanarak dikkatini başka noktalara odaklanması sağlandı. Kısa bir süre sonra Güney ve Doğu bölgelerindeki olaylar ile uğraştırılarak Kaos ortamı için içeriden hazırlıklar başladı.



Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzey Suriye içerinde incirlik’e alternatif üs kurma çalışmaları üzerinde yoğunlaşırken neyi amaçladığını düşünmekte fayda vardır. Muhtemelen bu kalkışma sonrasında İncirlik üssünün tartışma ortamına gireceğini görerek alternatifler üretiyor..


Rusya ile barış ortamı oluşurken siz NATO ittifakının bunu alkışlayarak karşılayacağını mı zannettiniz?

Bu çatışma ortamının oluşması için Rusya uçağının düşürülmesi teşvik edildi ve akabinde Türkiye’nin talep ettiği füze savunma sistemleri bile yarım yamalak gönderildi ayrıca bazıları belli bir dönem için göndererek dostlar alışverişte görsün davranışı içine girdiler.



Bir başka konu ise Türklerin kurmuş olduğu ülke ve imparatorluklar tarihçesine baktığımız zaman genellikle 100′üncü yıl sendromu yaşıyor.

Bu sendromu yaşarken ya tepetaklak giderken yerine yenisine bırakıyor yada büyüyerek imparatorluklar düzeyine ulaşmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti bugünlerde aynı sendromu yaşamaktadır.


Büyüyüp serpilebilmesi için yapması gereken en büyük çalışma ise iç barışın sağlanmasıdır. Ayrıca bu elbisenin darlığından ya bedeni küçültecek yada  bedenin büyüklüğüne göre elbise yapacak ki sürekliliğini devam ettirebilsin. “Yaptıracak demiyorum”



Aslında 15 Temmuz olaylarının altyapısı  5+1′e rağmen İran ile Brezilya’nın katkılarıyla barış masası oluşturulması akabinde oluşturulmaya başlanmıştı. “MAHALLE KABADAYILARI RACON KESMEK istiyordu”


Bu 15 Temmuz olayları kesinlikle ne darbe nede ihtilal amaçlı olarak yapılmış bir kalkışma değildir.

Zaten yapmış oldukları hareketlerde bunu ispatlamaktadır..


Öyle olmasa Millet Meclisine, Emniyet Müdürlüğüne, Özel Harekat Komutanlığına, Türksat ve MİT’e bomba atarak darbe sonrasında gerekli olan kurumları yok etmek istemez.

Bu hamlelerin Irak’ta “Irak savaşı deneme alanıydı” neleri getirip götürdüğünü vahşi batı test ederek öğrendi.

Bu deneylerde çıkan sonuçlar pek ala Türkiye’de de kullanılabilirdi..



Dipnot:

Kuşum ile konuşmamızın bir bölümü…



Geçen gün kuşlar ile muhabbet ederken, konu, konuyu açar derken; konu Ortadoğu’ya gelince, aşağıdaki versiyonlar ortaya çıktı…


Takdir sizlerin.


Versiyon 1

Irak, Suriye, İran ve Türkiye

Bu versiyon esnasında Türkiye müttefik olarak yanına alınmak istendi.. Bu olayı gören İran yavaş yavaş satranç oyununa başladı..


Versiyon 1:1

Irak, Suriye, İran ve Türkiye

Türkiye müttefik olmuyor, İran Şii kartını iyi kullanarak Irak içinde pozisyonunu güçlendiriyor..


Versiyon  1:2

Irak bitti, Suriye, Mısır, İran ve Türkiye

Irak içinde paylaşım tamamlandı ve Suriye için de ise karmaşa ortaya çıkarılarak, Mısır’ın Türkiye’ye yakınlığını saf dışı etmek için gerekli değişimin yapılması.


Versiyon 1:3

Irak bitti, Mısır bitti, Suriye, İran ve Türkiye

Irak ve Mısır istenilen kıvama geldi, Suriye’de İran dengesi iyicene oturdu, fakat sıralama henüz değişmedi.


Versiyon 2

Irak bitti..

Suriye=Türkiye ve İran

İran’ın Batı ile yapmış olduğu nükleer müzakereler sonuç verdiği için sıralama değişti, İran sıralamadaki yerini Türkiye’ye verdi..


Sevgili kuş’um şayet unuttuğum veya yanlış yaptığım birşey varsa lütfen beni ikaz et..